4 Eylül 2010 Cumartesi

Haberci

Alt yazıda "Postacı" diye çevirmişler , güzel bir savaş filmi. Savaş filmi deyince ille de kopan kollar , patlayan bombalar ve silahlar olmak zorunda değil sonuçta izleyiciye "savaş" kelimesinin rahatsız edici birşeyler ifade ettiğini hatırlatması yeterli bence. Hatta biraz daha ileri gidip insanların günlük hayatlarının dışında bambaşka bir boyutta devam eden savaşın ve onun getirdiklerinin en başta da ölümün ne kadar güçlü ve acı verici olduğunu hissettirmesi onun iyi bir savaş filmi olması için yeterlidir.

Çocukluğumuzdan beri gözümüzün içine vietnam sendromu içinde kıvranan amerikan askerlerinin halini sokan savaş filmleri izledik. Artık vietnam değil ırak sendromuyla bezenmiş filmlerin sırası geldi de geçiyor bile. The Messenger da ırak savaşında hayatını kaybeden askerlerin ailelerine bilgi verilmesi ile ilgili .  Hiç savaşmamış ama kendini savaşmış gibi gösteren ve prosedürlere taparcasına bağlı bir asker ile kahramanlık mertebesine ulaşmış ve buraya ulaşırken de sağlığını feda etmiş bir askerin bir ekip olarak bu habercilik görevini yerine getirmesi üzerine işleniyor film. Konusu güzel seçilmiş , bana Nefes filminin son sahnesini hatırlattı ; askeri lojmanlara giren resmi araba ve inen komutanın ağır ağır merdiven çıktığı  ve ölüm haberini ilettiği sahne.Filmin işleyişi de güzel , zaten sundance ve berlin festivallerinde aldıkları ödüller başarılı bir çalışma olduğunun göstergesi.

Çalıştığım sektör ve iş gereği ölüm ile çok yakınım , hemen her hafta 3-4 tane ölüm evrakını imzalıyorum . Önceden yakını ölmüş insanlardan para bile istiyordum , 2 saat önce babasını kaybetmiş bir aileyi karşıma alıp "başınız sağolsun 1,5 milyar borcunuz var" diyordum ya da demeye çalışıyordum Aynen bu filmdeki acemi asker gibi kelimeler boğazıma takılır , yutkunmaktan ses çıkartamazdım. Bir kaç dakika içinde aileden birisinin isyan edip "ne parası kardeşim bizim canımız gitmiş siz neyin derdindesiniz?" diye ortalığı alevlendirmesin diye cümleleri uzatmaya çalışır ama dönüp dolaşıp aynı kelimelere takılırdım , göz göze gelmemek için masadaki defterin çizgilerine bakar yada yerdeki parkenin desenlerinin üstünden giderdim.Allahtan ölüm haberini veren kişi olmadım hiç , hepsinin karşısına geçtiğimde ilk şoku atlatmış oluyorlardı , o ilk şok halinde bulunmak istemem umarım böyle bir şeye de mecbur kalmam.